20 Aralık 2011 Salı
ne çok şey kaçırdım
Okumadığım ne çok kitap, izlemediğim ne çok film, oynamadığım ne çok oyun ve bilmediğim görmediğim ne çok yer var arkama baktığımda.. ne çok şey var diyorum şimdi kaçırdığım.. yapmadığım, belki yapamadığım.. çocukluk gençlik birer birer, sırayla, hızlıca geçerken ben kendimi bile kaçırmışım belli ki.. zaman herşeyin ilacı olabilir; ama yeni yaraların da annesi deil mi??
16 Aralık 2011 Cuma
4 Aralık 2011 Pazar
2 Aralık 2011 Cuma
beyaz show 2 aralık 2011
beyaz dan ferhat göçere kapak niteliğinde gaf:D şu dakikalarda balık burcunun gaf yeteneğinin en güzel örneklerini görmekle birlikte durumu kurtarmanın ne tür bir ince zeka gerektirdiğinin de ispatı gözler önünde..
1 Aralık 2011 Perşembe
bir garip gülnihal.. yok neydi pürizarürat.. oha:D
hayatın manasızlığına mana bulmaya çalışan bir çift gözü ve depresif olmayan, ama çok da hayat dolu denilemeyecek kupkuru cümleler kuran dudaklarla ve aralarına aldıkları; her aldığı lanet kokuda yanındaki kıvrımları biraz daha buruşturan burnuyla tipsizliğin dibine kadar inmiş bir yüz şimdilerde benimki.. cümledeki anlatım bozukluğunu düzeltecek değilim.. ama iletmeye çalışığım metafor tam da yerine oturdu kanımca.. (metafor kelimesi dün izlediğim çağan ırmak imzalı dedemin insanları filminden kulak aşinalığı olarak pardon ne aşinalığı bildiğin ezberlenmiş bir sözcük olarak kurduğum cümlede başkahraman şimdi..) cümlelerimin uzunluğu ve derinliğiyse bu sabah 3 saatte bitirebildiğim; derinlemesine incelemelerle boş vaktimin çoğunu sömürmeye yönelik ama bir o kadar da zevk alarak okuduğum penguen dergisinin kasım baskısının satırlarından kalma.. özneyle yüklem arasına sığdırılmış minik destancıklar bu yüzdendir büyük ihtimalle muhtemel:D demem o ki bugünlerde kendimi etrafa daha bir çok vermiş bulunmaktayım.. kendimden uzaklaşmakla birlikte kendime daha çok yaklaşıp başkalarından uzaklaşarak sürdürdüğüm serüvenim bazen cansız şeylerle de can bulma çabasında şu günlerde.. filmler dergiler şarkılar belki.. ha bi de çikolatalar:D her aldığım nefesin teker teker manalarını çözmek istercesine dingin ve süzgün ve hassas ve azıcık da belli belirsiz kendime olan şaşkınlığımla birlikte yalnızca cümle aralarına sığdırdığım kendimi kapatma eylemlerim devam etmekte.. içmiş filan değilim.. hiç yapmadım şimdiye dek.. istemem de.. kendimi kapatma demişken bu kapatma anlarında kaçırdığım ve sonradan sonradan yakaladığım ve çook geç kaldığım cümlelere selam ederim:D o cümleleri binbir dertle kurup kuruşturup benden cevap bekleyip ama alamayanlara da sabır dilerim:) sözün özü, sesim daha çok çıktıkça daha bi derine iniyorum sanki.. bir kuyuya indirilir gibi sanki.. indikçe sesim cılızlaşmasın diye daha çok bağırıyorum ama hala inmekteyim dibe dibe.. durdurabilene aşkolsun.. bu nacizane konuşmamın son demlerinde belirtmek isterim ki; hala devam etmekte olan motosiklet merakımın hayalimdeki motosikletin el kadar minnacık bişey olduğunu gündüz gözüyle görmem de pek iyi hissettirmedi açıkcası.. yapılacak bişey var ki hedefimi büyütüp şu boyuma göre olana doğru yönlenmeliyim artık.. 1,75 bişeyim aslında çok da değil.. ne ise velhasıl kelam cancağızım pek çokca sıkılmakta.. sigaram içkim yok ama çay kahve çikolata çay kahve çikolata döngüsünde hangi adımda çakılıp kalacağımın korkusuyla sözlerimin eeen dibine gelmiş bulunmaktayım.. saygılar..
22 Kasım 2011 Salı
VAZGEÇ
boş bi sayfa gördüğümde aklıma gelen ilk kelime bu.. Vazgeç.. nedenini tam olarak kestiremediğim bir şey tabii ki.. internette bi şarkı arayacağımda.. veya buraya bir şeyler yazacağımda aklıma ilk gelen kelime..
belki çok büyük anlamları vardır.. belki de sadece bi kelimedir bilemiyorum.. ama bilinçaltımda bi yeri olduğu kesin.. bıkmışlık, usanmışlık, yılmışlık adı her neyse bir sorun var belli ki..
vazgeç.. yazıp; hemen ardından sildiğim bi kelime.. gerçi son zamanlarda her şeye bu tepkiyi veriyorum.. yazıyorum siliyorum.. mesaj olsun, msn olsun, blog olsun.. yaz yaz yaz vee sil... söylemek istediklerimi, daha başlamadan "vazgeç"erek dile getirilmekten çoook uzak bırakıyorum.. söylemek istediklerim sesli birer kelime, cümle olmak yerine; tozlu, karanlık, köhne bi odaya tıkılmışcasına sahipsiz, yalnız ve dokunulmamış oluveriyor..
dokunulmamış cümleler.. söylenmemiş şarkılar gibi.. klasik oldu değil mi bu tabir.. oysa ne klasik değil ki... ne farklı ki.. ne!? uğruna "vazgeç" denilmeyecek kadar yazmaya, söylemeye değer ki?? fikirlerim, duygularım.. hangisi, herhangi birinin kulaklarında bir ses tınısı olduğunda canlanacak, hayat bulacak şeyler ki??..
"vazgeç" ki bu yazı da bitsin çabucak.. yarım.. paramparça..
belki çok büyük anlamları vardır.. belki de sadece bi kelimedir bilemiyorum.. ama bilinçaltımda bi yeri olduğu kesin.. bıkmışlık, usanmışlık, yılmışlık adı her neyse bir sorun var belli ki..
vazgeç.. yazıp; hemen ardından sildiğim bi kelime.. gerçi son zamanlarda her şeye bu tepkiyi veriyorum.. yazıyorum siliyorum.. mesaj olsun, msn olsun, blog olsun.. yaz yaz yaz vee sil... söylemek istediklerimi, daha başlamadan "vazgeç"erek dile getirilmekten çoook uzak bırakıyorum.. söylemek istediklerim sesli birer kelime, cümle olmak yerine; tozlu, karanlık, köhne bi odaya tıkılmışcasına sahipsiz, yalnız ve dokunulmamış oluveriyor..
dokunulmamış cümleler.. söylenmemiş şarkılar gibi.. klasik oldu değil mi bu tabir.. oysa ne klasik değil ki... ne farklı ki.. ne!? uğruna "vazgeç" denilmeyecek kadar yazmaya, söylemeye değer ki?? fikirlerim, duygularım.. hangisi, herhangi birinin kulaklarında bir ses tınısı olduğunda canlanacak, hayat bulacak şeyler ki??..
"vazgeç" ki bu yazı da bitsin çabucak.. yarım.. paramparça..
9 Kasım 2011 Çarşamba
8 Kasım 2011 Salı
5 Kasım 2011 Cumartesi
beyaz show 4 kasım 2011
hadise engin özge ve çağatay.. çook keyifli eğlenceli canlı bi programdı.. beyaz show çoktandır bu kadar canlı olmamıştır herhalde.. keyifli bir programdı ve çok çabuk bitti malesef.. hüsmen ağa, aşk kaç beden giyer türküsü:D, özgenin gülme krizleri, çağatayın dalgınlıkları, potları, enginin ağır abiliği, veeee hadisenin tatlı halleri.. e güzeldi her şey bee:D
3 Kasım 2011 Perşembe
pembe büyü
Güzel kızdı hakkını vermek lazım.. Sıklıkla saçları, gözlerinin önüne düşen ve bundan zerre kadar rahatsız olmayan güzel biri.. Saçlarının arkasından konuşsa da güzel yüzünü tamamıyla kapatmayı başaramadı tabi.. Dahası ne zaman baksam gözlerimdeydi gözleri.. sustum öylece; büyüyü bozmamacasına.. konuştu ama gözleri.. utangaç sevimli...
2 Kasım 2011 Çarşamba
fantastik hareketler bunlar:D
youtube da yılan oyunu...
1- herhangi bir youtube videosunu açın,
2- 0:00'da durdurun,
3- "sol ok" tuşuna 2 saniye basılı tutun , sonra "yukari ok" tuşuna basın,
4- yılan oyununu oynayabilirsiniz
30 Ekim 2011 Pazar
boşluk daha ne kadar büyür içimde??
beynim boşalmış gibi hissediyorum.. hiçbir şeyin manası yok.. hiçbir şeyin tadı yok.. bunalımda da değilim işin garibi; hepsinin farkındayım.. şiirdeki gibi.. tam da ortasındayım herşeyin.. ama hiç zevk alamıyorum.. dünyada önemli olan ne?? sevgi mi.. para mı?? siyaset mi?? güç mü?? peki hangisine sahibim?? çok açık ki hiçbirine..
peki bir hiç miyim.. tabii ki de değilim ama bunu şu an böyle hissetmem gerekiyor sanırım.. hiç olduğum söylense bile burda olmamın bi sebebi var.. bu sebebi bilmiyorum.. ama bilmeyi isterdim..
özgür hissetmeyi severim.. belki de bi hiç olduğumu duyduğumda daha özgür hissediyorum.. kim bilir sebep budur belki..
peki bir hiç miyim.. tabii ki de değilim ama bunu şu an böyle hissetmem gerekiyor sanırım.. hiç olduğum söylense bile burda olmamın bi sebebi var.. bu sebebi bilmiyorum.. ama bilmeyi isterdim..
özgür hissetmeyi severim.. belki de bi hiç olduğumu duyduğumda daha özgür hissediyorum.. kim bilir sebep budur belki..
29 Ekim 2011 Cumartesi
16 Ekim 2011 Pazar
windows 7 internet problemi
en sevdiğim antivirüs programı olan eset nod 32 v4 e veda etmek zorunda kaldım win 7 yüzünden.. win 7 ve eset uyumsuz.. 5 tane sekme açıkken bile ağ iletişimi %0 görünüyor.. win 7 uyumlu eset diye indirdiğim de sorun çıkardı bi değişiklik yok.. şimdi antivirüs programım da yok.. napcam şimdi..
9 Ekim 2011 Pazar
Panpiş ne demek?
Panpiş ne demek?
Hilal Cebeci panpişin anlamını açıkladı: ’Kankanın daha yakını, kankamın da kankası, canımın canı demek. Patentini alacağım. Panpiş marka iç çamaşırı üreteceğiz, görüşmelere başladım. Hem erkeklere hem de kadınlara yönelik renkli çamaşırlar olacak, önlerinde de panpiş yazacak.’
İnsanların tepkileri nasıl?
Kadınlar beni çok kıskanıyor. Benden sonra bu tarz poz veren çok insan olacak. Sonuçta yobaz ülke değiliz. Twitter çok eğlenceli, geç keşfettim ama iyi ki keşfettim. Ben içten, samimi bir insanım. Herkes farklıdır, ben de böyleyim. İnsanları aynı fanusa koyamazsınız. Kendiyle dalga geçen bir insanım.
Kadınlar beni çok kıskanıyor. Benden sonra bu tarz poz veren çok insan olacak. Sonuçta yobaz ülke değiliz. Twitter çok eğlenceli, geç keşfettim ama iyi ki keşfettim. Ben içten, samimi bir insanım. Herkes farklıdır, ben de böyleyim. İnsanları aynı fanusa koyamazsınız. Kendiyle dalga geçen bir insanım.
kaynak: http://haber.ok.net/panpis-ne-demek-/
8 Ekim 2011 Cumartesi
leb demeden leblebi
leb demeden leblebiyi anlamak diye birşey var ya hani.. işte o benim hiç görmediğim birşey.. ben genelde leblebiyi anlatmak için çoruma giderim bi gezerim gelirim leblebiyi kendi elimle yetiştiririm ondan sonra belki anlarlar.. her neyse kısacası anlaşılmaz biriyim.. ya ben anlatmayı bilmiyorum.. ya da henüz beni anlayacak herhangi birine rastlamadım..
bir insana beni anlamadığını söylediğim cümleyi anlamaması ne kadar da ironik ve üzücü.. ya da kurduğum her cümleyi yanlış anladığını anlattığım cümleleri yanlış anlaması.. karmaşık konuşuyor olabilirim.. ama Türkçe konuşuyorum.. ve cümleleri %99.9 doğru kuruyorum.. buna rağmen ya cümleleri dinlemekten,okumaktan üşeniliyor ya da önemsenmiyor.. bunu dedin işte! deyip yanlış anlayıp damga vurulup trip atılıyor..
hayır ben öyle düşünmemiştim, öyle söylememiştim diye üşenmeden açıklama yaptığımdaysa bahane uydurduğuma inanılıyor.. yahu bahane uyduran biri, bir kere uydurur iki kere uydurur sonra sıkılır bırakır.. ben sıkılmadan çabalıyorum.. üşenmeden açıklama yapıyorum.. hala inanılmıyor.. hala bahaneler sebepler bulduğum, yalanlar söylediğim iddia ediliyor.. gelin de benim yerime kendinizi koyun ve delirmeyin..
bir insana beni anlamadığını söylediğim cümleyi anlamaması ne kadar da ironik ve üzücü.. ya da kurduğum her cümleyi yanlış anladığını anlattığım cümleleri yanlış anlaması.. karmaşık konuşuyor olabilirim.. ama Türkçe konuşuyorum.. ve cümleleri %99.9 doğru kuruyorum.. buna rağmen ya cümleleri dinlemekten,okumaktan üşeniliyor ya da önemsenmiyor.. bunu dedin işte! deyip yanlış anlayıp damga vurulup trip atılıyor..
hayır ben öyle düşünmemiştim, öyle söylememiştim diye üşenmeden açıklama yaptığımdaysa bahane uydurduğuma inanılıyor.. yahu bahane uyduran biri, bir kere uydurur iki kere uydurur sonra sıkılır bırakır.. ben sıkılmadan çabalıyorum.. üşenmeden açıklama yapıyorum.. hala inanılmıyor.. hala bahaneler sebepler bulduğum, yalanlar söylediğim iddia ediliyor.. gelin de benim yerime kendinizi koyun ve delirmeyin..
3 Ekim 2011 Pazartesi
Model - Pembe Mezarlık
seni çok özledim..
2 Ekim 2011 Pazar
Motorsiklet Merakı
Yahu insanın aniden motorsiklet merakı uyanır mı:D çok saçma bir his ama çook heveslendim bu kadar olur:D
spor görünümlü olsun istiyorum, motor gücü önemsiz yeni başlayacağım çünkü.. bi de ucuz yollu olsun tmmdr daha ne isterim..
işte buldum aradığım motor tam olarak bu:D
spor görünümlü olsun istiyorum, motor gücü önemsiz yeni başlayacağım çünkü.. bi de ucuz yollu olsun tmmdr daha ne isterim..
işte buldum aradığım motor tam olarak bu:D
30 Eylül 2011 Cuma
Pelin Ermiş (Aşk-ı Memnu da Cemile - Adını Feriha Koydum da Gülsüm )
biyografisini arıyorum.. bulursam ekleyeceğim..
20 Ağustos 1982 İzmir doğumlu.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro bölümü mezunu
20 Ağustos 1982 İzmir doğumlu.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro bölümü mezunu
29 Eylül 2011 Perşembe
piyasa son dakika
dolar 1,8638 tl
altın (ons) 1,605,95 dolar (1 ons=yaklaşık 31,1 gram)
euro 2,5213 tl
24 ayar altın (gram) yaklaşık 97 tl
altın (ons) 1,605,95 dolar (1 ons=yaklaşık 31,1 gram)
euro 2,5213 tl
24 ayar altın (gram) yaklaşık 97 tl
25 Eylül 2011 Pazar
Aydilge - Takıntı (şarkı sözleri)
Tuz oldum buz oldum
Gerçekken düş oldum
Aklım denizde iken
Çölde kumla doldum
Az oldum çok oldum
Aşka sığmaz oldum
Dünya dar gelince
Ayda gezer oldum
Hadi durma söyle
Hadi durma söyle ne oldu
Hadi durma söyle
Hadi durma söyle ne oldu
Kapıların ardından gelen ışık gibi yollara düşür beni
Dönmem geri tertemiz nefes gibi içine çek beni
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Gerçekken düş oldum
Aklım denizde iken
Çölde kumla doldum
Az oldum çok oldum
Aşka sığmaz oldum
Dünya dar gelince
Ayda gezer oldum
Hadi durma söyle
Hadi durma söyle ne oldu
Hadi durma söyle
Hadi durma söyle ne oldu
Kapıların ardından gelen ışık gibi yollara düşür beni
Dönmem geri tertemiz nefes gibi içine çek beni
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Az oldum çok oldum
Aşka sığmaz oldum
Dünya dar gelince
Ayda gezer oldum
Hadi durma söyle
Hadi durma söyle ne oldu
Hadi durma söyle
Hadi durma söyle ne oldu
Kapıların ardından gelen ışık gibi yollara düşür beni
Dönmem geri tertemiz nefes gibi içine çek beni
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Kapıların ardından,yollara düşür beni,
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Hangi düşten düşmüşüm ben hangi yoldan savruldum
Hangi filmin başrolünde kahraman oldum
Hangi senle mutluyum ben hangi senle kavruldum
Hangi yoldan son çıkışta kaybolup durdum
Kapıların ardından gelen ışık gibi yollara düşür beni
Dönmem geri tertemiz nefes gibi içine çek beni
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Sanki hiç kaybolmayan bi takıntı gibi
Bi takıntı gibi, bi takıntı gibi
24 Eylül 2011 Cumartesi
pppppppp:D
Bugünlerde harikayım:D İnsan kaybetme konusunda adeta büyüleyici bir show yapıyorum:D
Sayacağım bundan sonra.:) Üüüüüç döööört diye:D:D
Sanırım 5 filan oldu iki hafta içinde..
Sayacağım bundan sonra.:) Üüüüüç döööört diye:D:D
Sanırım 5 filan oldu iki hafta içinde..
Pamuk İpliğine Bağlı Arkadaşlıklar
"Hiç bir çağda değişmeyecek hayal kırıklığıdır." denilmiş sözlüklerden birinde.. Kesinlikle öyle.. Fazla bir anlam yüklemeseniz bile sırf arkadaşımdır diyebildiğiniz için değeri olmasını beklersiniz.. Ama "çok beklersiniz"..
En ufak problemde silinip pişmaniye gibi eriyip bitmeniz değersiz hissettirmekten çok tiksindirici bir "Pamuk İpliğine Bağlı Arkadaşlık" dedirtiyor insana.. Oysa siz arkadaş,kardeş dediğinizde gerçekten umrunuzda olduğunu göstermişken.. Hani bi hata yaparsınız.. Ufaktan.. Özür dilersiniz ve geçer.. Peki ya özre rağmen kardeşliğinizin taaak! diye son bulması neden???
İşte tam da söylediğim bu : "Pamuk İpliğine Bağlı Arkadaşlık"..
Üzücü...
Ayrıca bkz: ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olması
Alıntı: çağımız insanının gün geçtikçe doyum denilen hazza ulaşmak için hep daha fazlasını istemesiyle ilgili bu aslında. sahip olunanlardan ziyade 'sahip olabileceklerim' in derdine o kadar çok düşülüyorki, samimiyetsiz, yüzeysel, sahte ilişkiler türüyor sonu sıklıkla hüsranla biten. insan ilişkileri içerisinde sorumluluk barındıran bir olgu ve sorumluluktan, gerçek birşeyler yaşamaktan korkan, kaçan ve her karşısına geleni bir alternatif olarak gören açgözlü bir zihniyetin kurbanı oluyor bu ilişkiler.
En ufak problemde silinip pişmaniye gibi eriyip bitmeniz değersiz hissettirmekten çok tiksindirici bir "Pamuk İpliğine Bağlı Arkadaşlık" dedirtiyor insana.. Oysa siz arkadaş,kardeş dediğinizde gerçekten umrunuzda olduğunu göstermişken.. Hani bi hata yaparsınız.. Ufaktan.. Özür dilersiniz ve geçer.. Peki ya özre rağmen kardeşliğinizin taaak! diye son bulması neden???
İşte tam da söylediğim bu : "Pamuk İpliğine Bağlı Arkadaşlık"..
Üzücü...
Ayrıca bkz: ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olması
Alıntı: çağımız insanının gün geçtikçe doyum denilen hazza ulaşmak için hep daha fazlasını istemesiyle ilgili bu aslında. sahip olunanlardan ziyade 'sahip olabileceklerim' in derdine o kadar çok düşülüyorki, samimiyetsiz, yüzeysel, sahte ilişkiler türüyor sonu sıklıkla hüsranla biten. insan ilişkileri içerisinde sorumluluk barındıran bir olgu ve sorumluluktan, gerçek birşeyler yaşamaktan korkan, kaçan ve her karşısına geleni bir alternatif olarak gören açgözlü bir zihniyetin kurbanı oluyor bu ilişkiler.
23 Eylül 2011 Cuma
21 Eylül 2011 Çarşamba
Facebook Listeler Nedir?
Facebook un son günlerde listeler diye dayattığı şey aslında zaten face in içeriğinde olan birşeydi.. Ama çoğu kişinin bilmediği bir özellikti.. Google ın sosyal paylaşım konusuna el atmasıyla birlikte ortaya koyduğu googleplus projesinde "çevreler" adında bir özellik var ki facebook un bu özelliğiyle neredeyse aynı denilebilir..
Peki nedir bu listeler veya diğer bir deyişle çevreler.? Şöyle ki arkadaş olarak eklediğiniz herhangi birini yine kendi oluşturduğunuz listelerden birine ekliyorsunuz.. hani arkadaş olarak eklendi penceresinde Listeye Ekle çıkardı ya hep.. Siz de kapat diye kapatıp geçerdiniz.. İşte odur listeler.. Mesela Aile listesine 10 kişi eklediniz diyelim.. bu 10 kişinin gizlilik ayarlarını tek tek yapmak yerine (gizlilik ayarları = profilinizde neyi görüp neyi göremeyecekleri yani) aile listesinin gizlilik ayarlarını yapıp hepsini bir hamlede halletmiş oluyorsunuz.. listelerinizi isteğinize göre isimlendirip istediğinizi listeye ekleyip listeden çıkarabiliyordunuz..
Facebook un bu özelliği zaten vardı demiştim başta ama ufak bir değişiklik yaptılar.. Googleplus tan özenerek herhangi bir listeye tıkladığınızda örneğin aileye tıkladınız.. Sadece Aile listesinde olanların paylaştıkları şeyler anasayfanızda görünüyor.. Bu şekilde anasayfanız çöplük gibi olmuyor ayrıca aradığınız biri varsa daha kolay görebiliyorsunuz..
Yeri gelmişken bir çok kişinin bilmediğine emin olduğum bir durumu da anlatayım.. Paylaşımlarınızı yaparken paylaş butonuna basmadan önce bu butonun hemen üstünde gizlilik ayarları tuşu vardır.. Yeni birşey değil, zaten vardı.. İşte oraya tıklayıp "Bu paylaşımı şu kişiler görebilsin" veya "Bu paylaşımı şu kişiler göremesin" bölümlerine oluşturduğunuz bir listeyi eklerseniz o listedekiler paylaşımınızı görürler veye göremezler.. Bu şekilde de tek tek gizlemekten kurtulmuş olursunuz.. Örneğin ilköğretim arkadaşlarınızın yeni fotoğraflarınızı görmesini istemiyorsunuz diyelim.. İlköğretim diye bir liste oluşturun.. Albüm gizliliği ayarlarını yaparken "ilköğretim listesi" bunu göremesin deyin.. Sorun çözülmüş olur..
Gizlilik ayarları konusunda facebook önceleri daha rahattı.. Neredeyse herkesin profilinizde neyi görüp neyi göremeyeceğini ayarlayabiliyordunuz.. Şimdilerde o kadar özgür olamıyorsunuz malesef.. Ama yinde birçok gizlilik ayarını yaptıktan sonra iş arkadaşlarınız, okul arkadaşlarınız aileniz yakın arkadaşlarınız sizinle ilgili herşeyden haberdar olamamış oluyor..
Peki nedir bu listeler veya diğer bir deyişle çevreler.? Şöyle ki arkadaş olarak eklediğiniz herhangi birini yine kendi oluşturduğunuz listelerden birine ekliyorsunuz.. hani arkadaş olarak eklendi penceresinde Listeye Ekle çıkardı ya hep.. Siz de kapat diye kapatıp geçerdiniz.. İşte odur listeler.. Mesela Aile listesine 10 kişi eklediniz diyelim.. bu 10 kişinin gizlilik ayarlarını tek tek yapmak yerine (gizlilik ayarları = profilinizde neyi görüp neyi göremeyecekleri yani) aile listesinin gizlilik ayarlarını yapıp hepsini bir hamlede halletmiş oluyorsunuz.. listelerinizi isteğinize göre isimlendirip istediğinizi listeye ekleyip listeden çıkarabiliyordunuz..
Facebook un bu özelliği zaten vardı demiştim başta ama ufak bir değişiklik yaptılar.. Googleplus tan özenerek herhangi bir listeye tıkladığınızda örneğin aileye tıkladınız.. Sadece Aile listesinde olanların paylaştıkları şeyler anasayfanızda görünüyor.. Bu şekilde anasayfanız çöplük gibi olmuyor ayrıca aradığınız biri varsa daha kolay görebiliyorsunuz..
Yeri gelmişken bir çok kişinin bilmediğine emin olduğum bir durumu da anlatayım.. Paylaşımlarınızı yaparken paylaş butonuna basmadan önce bu butonun hemen üstünde gizlilik ayarları tuşu vardır.. Yeni birşey değil, zaten vardı.. İşte oraya tıklayıp "Bu paylaşımı şu kişiler görebilsin" veya "Bu paylaşımı şu kişiler göremesin" bölümlerine oluşturduğunuz bir listeyi eklerseniz o listedekiler paylaşımınızı görürler veye göremezler.. Bu şekilde de tek tek gizlemekten kurtulmuş olursunuz.. Örneğin ilköğretim arkadaşlarınızın yeni fotoğraflarınızı görmesini istemiyorsunuz diyelim.. İlköğretim diye bir liste oluşturun.. Albüm gizliliği ayarlarını yaparken "ilköğretim listesi" bunu göremesin deyin.. Sorun çözülmüş olur..
Gizlilik ayarları konusunda facebook önceleri daha rahattı.. Neredeyse herkesin profilinizde neyi görüp neyi göremeyeceğini ayarlayabiliyordunuz.. Şimdilerde o kadar özgür olamıyorsunuz malesef.. Ama yinde birçok gizlilik ayarını yaptıktan sonra iş arkadaşlarınız, okul arkadaşlarınız aileniz yakın arkadaşlarınız sizinle ilgili herşeyden haberdar olamamış oluyor..
19 Eylül 2011 Pazartesi
Gerginlik
Bazen tarif edemediğim bir gerginlik başgösteriyor.. Bir şey yemek istemiyorum.. Konuşmak istemiyorum.. Ama depresyon gibi değil.. Sadece gerginlik.. Bir şeyleri kırma isteği vs.. İçimde büyüyen bir balon gibi kalbimi, göğsümü sıkıştıran garip bir his yumağı..
Sebebini bilmediğim bir gerginliği ortadan kaldırmak da pek kolay olmuyor tabii.. Birine, bir uğraşa ihtiyacım olduğunu hissediyorum.. Sıkıldım gerildim bunaldım...
Sebebini bilmediğim bir gerginliği ortadan kaldırmak da pek kolay olmuyor tabii.. Birine, bir uğraşa ihtiyacım olduğunu hissediyorum.. Sıkıldım gerildim bunaldım...
Otizm Nedir?
OTİSTİK ÇOCUKLARDA DİKKAT ÇEKİCİ BAZI ÖZELLİKLER
- Kendisini çevresinden uzaklaştırma ve kendi dünyasında yaşama
- Cansız nesnelere insanlardan daha fazla ilgi gösterme
- Sebebsiz gülümseme, gülme ve ağlamalar
- Söylenen sözleri anlamsızca tekrarlama
- Konuşması yaşıtlarına göre gerilik
- Cümle içinde kelimelerin yerlerini yanlış kullanma
- Anlamsız yeni kelimeler uydurma
- Göz göze gelmekten ısrarla kaçınma
- Kucağa alınmayı beklememe
- Değişikliklerden kaçınma
- Arka arkaya anlamsızca bazı hareketlerin tekrarı
- Hafıza, müzik ve okuma gibi alanlarda garip becerilerinin olması
- Kendine zarar verici hareketler
- Dış uyaranlara (ışık , ses gibi ) anormal cevap verme
- Belli nesnelere aşırı bağlanma (ip parçası, gazoz kapağı gibi)
- Diğer çocuklarla ilişkiye girememe
- Aşırı korkulu ve tedirgin bir hal içinde olma
- Cansız nesnelere insanlardan daha fazla ilgi gösterme
- Sebebsiz gülümseme, gülme ve ağlamalar
- Söylenen sözleri anlamsızca tekrarlama
- Konuşması yaşıtlarına göre gerilik
- Cümle içinde kelimelerin yerlerini yanlış kullanma
- Anlamsız yeni kelimeler uydurma
- Göz göze gelmekten ısrarla kaçınma
- Kucağa alınmayı beklememe
- Değişikliklerden kaçınma
- Arka arkaya anlamsızca bazı hareketlerin tekrarı
- Hafıza, müzik ve okuma gibi alanlarda garip becerilerinin olması
- Kendine zarar verici hareketler
- Dış uyaranlara (ışık , ses gibi ) anormal cevap verme
- Belli nesnelere aşırı bağlanma (ip parçası, gazoz kapağı gibi)
- Diğer çocuklarla ilişkiye girememe
- Aşırı korkulu ve tedirgin bir hal içinde olma
Yeni doğan her bebek yaşamın ilk günlerinde doğal otistik bir dönem geçirir.Yani çevresindeki insan ve eşyalara karşı ilgisiz ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkisizdir. Ancak normal gelişim sürecinde bu dönem bir kaç hafta kadar devam eder ve giderek çocuk dış dünyaya açılmaya ve çevresiyle ve özellikle insanlarla ilgilenmeye ve ilişkiye girmeye başlar. Otistik çocukların çoğu normal sayılan ve çok kısa süren bu dönemi bir türlü aşamaz ve dışa açılamazlar. Karşısına anne geldiğinde kimse yokmuş gibi tepkisiz kalan ve adeta bir gülücüğü dahi esirgeyen bu çocuklar dikkatli bir gözlemci tarafından hemen farkedilebilirler.
Çocuk dendiğinde aklımıza neşe, canlılık, bitmek ve tükenmek bilmeyen bir enerji gelir. Genellikle çevremizde bu tip çocuklarla karşılaşır ve onların oyun ve hayal dünyalarını hayretler içinde seyrederiz.. Aslında çocukları sevimli ve cana yakın yapan bu özellikleridir. Ancak çevresinde olup bitenlere karşı ilgisiz , dış dünya ile adeta bağını koparmış, kendi dünyasında yaşamaya çalışan çocuklar da vardır. Bu çocukların en belirgin özellikleri sosyal ilişki kurmadaki yaşadıkları güçlüklerdir. Bu nedenle bebeklik dönemi sonrası toplum içinde bu çocukları hemen farkedebilirsiniz. Etraflarında örülü o kalın duvarı aşmak hatta bir pencere olsun açabilmek için hayli zorlanacağınız bu çocuklara otistik çocuklar denmektedir.
Yeni doğan her bebek yaşamın ilk günlerinde doğal otistik bir dönem geçirir.Yani çevresindeki insan ve eşyalara karşı ilgisiz ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkisizdir. Ancak normal gelişim sürecinde bu dönem bir kaç hafta kadar devam eder ve giderek çocuk dış dünyaya açılmaya ve çevresiyle ve özellikle insanlarla ilgilenmeye ve ilişkiye girmeye başlar. Otistik çocukların çoğu normal sayılan ve çok kısa süren bu dönemi bir türlü aşamaz ve dışa açılamazlar. Karşısına anne geldiğinde kimse yokmuş gibi tepkisiz kalan ve adeta bir gülücüğü dahi esirgeyen bu çocuklar dikkatli bir gözlemci tarafından hemen farkedilebilirler.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ:
Genellikle bebekliğin ilk iki yılı içinde otizme ait belirtilerin başlaması beklenir. Nadiren bu belirtiler daha geç yaşta da başlayabilir. Otizm belirtileri çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine göre çok farklılıklar gösterebilir. Bebekliğin ilk dönemlerinde annelerin ilk farkettikleri çocuklarının diğer çocuklara nazaran daha az güldükleridir. Annenin bedensel teması, çocuğunu kucaklaması ve öpmesi her çocuğun arzuladığı bir işlev olmasına karşın bu çocukları rahatsız eder. Adeta sevilmekten hoşlanmazlar ve tepki gösterirler. Ana babanın seslenmesine karşı yanıt vermemeleri nedeniyle çoğu aile çocuklarının sağır olduğunu dahi düşünebilir. Çevredeki insanların görünümleri, giyisileri dikkatlerini çekmez. dışarıdan izlendiğinde adeta odada kimse yokmuş gibi davranırlar. İnsanlarla göz göze gelmekten kaçarlar. Yalnızlığı severler ve yalnız bırakılmaya tepki göstermezler. Normalde çocuklar uyumadıkları dönemlerde yatakta kalmak istemez anneden ilgi beklerler. Ancak bu çocuklar uyumadıkları halde saatlerce yatakta sessizce kalabilirler. İlk dönemlerde anne ve babayı diğer insanlardan ayırmakta güçlük çekmelerine karşın yaşları ilerledikçe anne babaya bağlılıkları aşırı derecede artabilir ve ayrıldıklarında yoğun sıkıntı yaşayabilirler.
Otistik çocuklar en çok konuşma gecikmesi şikayeti ile hekime getirilirler. Bedensel gelişimi yaşına uygun olan çocuğun konuşması yaşıtlarına göre oldukça geridir. 5 yaşına geldiklerinde ancak % 50 si tek kelimelerle konuşabilir. Konuşmayı ilişki kurmaktan çok ihtiyaçların giderilmesi için kullanırlar. Bir kısmı ise ileri yaşlarda dahi konuşamaz ya da konuştukları anlaşılamaz. Konuşmanın geriliği yanında bu çocuklarda söylenen sözcükleri tekrarlama ve kelime uydurma gibi konuşma bozuklukları görülebilir. Konuşmadaki bütün bu gerilik ve bozukluklar çocuğun ilişki kurmadaki zorluğunu bir kat daha artırır.
Her yaş çocuğu kendi yaşıtlarıyla oynamaktan hoşlanır. Yaşıtlarıyla bir araya geldiğinde onlarla ilgilenir ve oyun kurmaya çalışır. Otistik çocuklar ise hep yalnız olmayı tercih eder, çocukların içine karışmaz, hep bir köşede yalnız başına oynarlar. Kendi özel davranış biçimleri ile diğer çocuklardan hemen ayırt edilebilirler. Örneğin kendi etraflarında defalarca dönme, tek ayak üzerinde zıplama ve odanın içinde bir köşeden diğerine koşma gibi amaçsızca terarlanan hareketleri vardır. El çırpma, tüm bedeni sallama gibi olağan dışı beden hareketleri dikkat çekicidir. İlgi alanlarının kısıtlılığı nedeniyle belirli oyuncaklarıyla hep aynı biçimde ve tekrar tekrar oynarlar. Evde bulunan bazı nesnelere aşırı ilgi gösterebilirler. Mekanik aletlere ve dönen nesnelere ilgileri büyüktür. Bazı nesnelere karşı duygusal olmayan ve bize göre anlamsız aşırı bağlılıkları vardır. Bir parça sicim ya da gazoz kapağı onlar için vazgeçilmez birer nesne olabilir. Yaşam içindeki olağan değişimlere karşı direnç gösterirler. Ev içinde bir eşyanın yerinin değişmesine izin vermez, eve alınan yeni bir eşyayı kullanmak istemezler. Değişime karşı bu direnç ailenin hayatında kısıtlamalara neden olacak derecede rahatsızlık verici olabilir.
Tepkileri ani ve yersiz olabilir. Öfke patlamaları, kendine zarar verici davranışlar ya da uygunsuz sevinç nöbetleri gözlenebilir. Yaş ilerledikçe çocuğun çevresiyle aktif ilişkiye girmesi artabilir ancak sınır koyamama gibi uygunsuz davranışlar devam eder. Daha ileri yaşlarda zekası normal olan çocuklarda önceden olan olayları detaylı hatırlama ve akılda tutmalar görülebilir. Müzik, hafızada tutma ve okuma gibi bazı özel alanlarda garip ve akıl almaz becerileri olabilir.
Otistik çocukların aile tarafından hekime ilk getirilme nedeni genellikle konuşmalarındaki gecikmedir. Oysa daha ilk yıl içinde çocuğun dış dünyaya kapalılığı ilgili bir anne tarafından fark edilebilir. Kendisi ile dış dünya arasında kalın bir duvar olan bu çocuklar annelerinin gösterdiği sevgi ve ilgiye adeta kayıtsız kalırlar. Bir annenin bunu fark etmemesi mümkün değildir. Ancak çocuğuna karşı ilgisiz ve sevgisini gösteremeyen anneler bu bozuk gidişi anlamayabilirler.
Otistik çocukların bir çoğunda zeka düzeyi normalin altındadır. Bu çocuğun genel olarak işlevselliğini azaltan bir faktördür. Yapılan araştırmalar otizmin toplumda yaklaşık 10.000 çocuktan 4 ünde görüldüğünü göstermiştir. Erkek çocuklarda kızlara oranla 4-5 kat daha fazla sıklıkta görülür. Otistik çocukların kardeşlerinde bu hastalığın görülme sıklığı normal çocuklara oranla daha fazladır.
NEDENLERİ:
Otizmin gelişimsel bir hastalık olduğu düşünülmekte ve nedeni konusunda araştırmalar hala devam etmektedir. Birlikte zeka geriliği ve epilepsi nöbetlerinin sık bulunması biyolojik nedenlerin daha ön planda olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Kardeşler ve ikizler üzerinde yapılan arştırmalar genetik faktörlerin önemli olduğunu düşündürmektedir. Uzun yıllar otizmin nedeni olarak anne bebek arasındaki iletişimsizlik konu edilmiş ve bu çocukların annelerine çocukla duygusal ilişki kurmada yetersizliklerini anlatmak için buzdolabı anne yakıştırması yapılmıştır. Ancak daha sonra aynı anne babadan doğma diğer çocuklarda benzer sorunların olmaması ve tüm otistik çocukların annelerinin de buzdolabı anne modeline uymaması bu görüşü destekleyen verilerin yetersiz kaldığı fikrini doğurmuştur. Otizmin ensefalit, frajil x sendromu, fenilketonüri ve doğumsal kızamıkçık enfeksiyonu gibi bazı tıbbi durumlarla birlikte de daha sık görülebilmesi ve bu çocukların yaklaşık % 25 inde epilepsi nöbetlerin de bulunması nedeni nörobiyolojik alanda arama zorunluluğunu gündeme getirmiştir.
TEDAVİ:
Nedenin kesin olarak bilinememesi tedavi yaklaşımlarını sınırlamaktadır. Şurası unutulmamalıdır ki otizm tedavisinin ilk ve en önemli aşaması ailenin hastalık hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Çünkü tedavi içinde aile aktif olarak rol almalıdır. Bunun için tedavi ekibi ile işbirliği yapmak zorundadırlar. Gerginliğini üzerinden atamamış, sabırsız ve beklentisi yüksek olan ailelerin tedaviyi sürdürebilmeleri imkansızdır. Hastalığa özgü bir ilaç henüz yoktur. Ancak kendine ya da etrafına zarar veren, huzursuz, uykusuz, aşırı hareketli çocuklara bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Şu anda asıl olarak üzerinde durulan çocukları otistik halden çıkarmaya yönelik davranış ve eğitim programlarıdır. Burada amaç çocuğun sosyalleşmesini ve ilİşki kurabilmesini sağlamaktır. Çocuğun zeka düzeyine göre konuşma ve okuma yazma eğitimi verilebilir. Bu çabaların asıl amacı çocuğun dış dünyaya uyumunu sağlamaktır. Bu programların yetkili ve ehliyetli insanların katkısıyla sürdürülmesi gerekir. Kısa vadede sonuç beklemek doğru olmaz. Tedaviden alınacak sonuç çocuğun zeka düzeyi ile yakından ilgilidir. Zeka düzeyi düşük , konuşması geri çocukların tedaviden yararlanma oranları oldukça düşüktür. Otistik çocukların ancak % 10 u ileriki yaşamlarında başkalarına muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilirken büyük kısmı yardımsız ve bağımsız yaşayamaz.
Kaynak: savangunay.com
18 Eylül 2011 Pazar
Sitem - Veysel Tezcan
Sitem Kiminde içe dökülür gözyaşı Ağlamaktır bazen sitem Gurur yapar eğilmez başı Selamsız geçiştir sitem. Dert büyüğüdür ağır başlı Gülmez yüzü çatık kaşlı Teni genç gönlü yaşlı Hesapsız yıllardır sitem. Bir pınar gözüdür akar sözü Ne yapsak yarin görmez gözü Sever görünür garibi bazı Hakka yakarıştır sitem. Yolda giden kervana dokunma Derdi olmayana dert yakınma Biçare olup etrafa bakınma Umudun bitişidir sitem. Sahi yazma böyle sözler Garip gönlüm yarini özler Gelir diye yolunu gözler Bekleyişin adıdır sitem. Bakışın adıdır sitem. |
Veysel Tezcan |
Sakarya Türküsü - Necip Fazıl Kısakürek
Sakarya Türküsü İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! .. Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan. Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu; Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna; Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolunun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! .. |
Necip Fazıl Kısakürek |
Diyebilseydim - Ümit Yaşar OĞUZCAN
DİYEBİLSEYDİM
Anladım diyemem ki! Suçluyum
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
Her gün her dakika seni özlerdim
Bitmezdi kederim senin yanında bile
Susardım, gözlerime baktığın zaman
Mermer bir heykelin çaresizliğiyle
Oysa neler düşünürdüm sen yokken
Sana kavuşunca neler söylemek isterdim
Dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
Ayrılık başlayınca ben biterdim
En kötüsü beni koyup gitmendi
O öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
Hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
Biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
Ve nice yıllar kovalardı birbirini
Gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
Bütün teselliler uzaklarda kalırdı
Bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
Her gün her dakika seni özlerdim
Bitmezdi kederim senin yanında bile
Susardım, gözlerime baktığın zaman
Mermer bir heykelin çaresizliğiyle
Oysa neler düşünürdüm sen yokken
Sana kavuşunca neler söylemek isterdim
Dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
Ayrılık başlayınca ben biterdim
En kötüsü beni koyup gitmendi
O öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
Hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
Biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
Ve nice yıllar kovalardı birbirini
Gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
Bütün teselliler uzaklarda kalırdı
Bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Geçen Zaman - Ziya Osman SABA
GEÇEN ZAMAN
Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...
-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...
-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?
ZİYA OSMAN SABA
15 Eylül 2011 Perşembe
14 Eylül 2011 Çarşamba
Sıla Gençoğlu (Sıla)
17 Haziran 1980 yılında Denizli'de doğan sanatçı, ilkokulu da Denizli'de okudu. Orta ve lise oğrenimi için İzmir'e anneannesinin yanına yerleşti. İlk sahne çalışmalarına İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi'nde başladı ve Türk Halk Müziği ile Türk Sanat Müziği korolarında korist ve solist olarak görev aldı. Lise ikinci ve üçüncü sınıflarda özel şan derslerine başladı. İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından Sabahat Tekebaş ile şan ve ses eğitimi uzerine çalıştı.
1998 yılında yüksek öğrenimi için İstanbul'a geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde bir sene okudu, daha sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Caz Vokal Bölümü'ne geçiş yaptı. Bu dönemde, Afyon Caz Festivali'nde Neşet Ruacan, Nedim Ruacan ve Nezih Yeşilnil'den oluşan caz orkestrasında solist olarak görev aldı. Nükhet Ruacan'la ses eğitimi üzerine çalıştı ve yine okul döneminde, daha sonraları albümlerinde sanatçıya önemli katkılar yapan müzisyen Efe Bahadır'la da tanıştı. Kısa bir sürenin ardından Kenan Doğulu ile tanışarak onun yedi sene vokalistliğini yaptı. Ayrıca Sıla'nın yaptığı besteler ve yazdığı şarkı sözleri Ferhat Göçer (Yolun Açık Olsun/ Vur kadehi Ustam), Kenan Doğulu (Demedi Deme/Boğaziçi), Emel Müftüoğlu (Eğlenilecek Kızlar, Evlenilecek Kızlar/Ağla) gibi sanatçıların albümlerinde yer aldı. Geniş kitleler onun sesiyle ilk kez Sezen Aksu ile yaptıkları ve "Sıla" dizisinin şarkısı olan ortak besteleri "Sıla/Töre" sayesinde tanıştı.
Albümleri:
- Sıla (2007)
- İmza (2009)
- Konuşmadığımız Şeyler Var (2010)
12 Eylül 2011 Pazartesi
Gece Gece
Birinden yalvarırcasına bir şey istediğinde (herhangi biri değil tabiki) hani seni yüzüstü bırakır ya.. Kendi derdine düşüp sana kızıp bağırıp çağırıp umursamaz ya.. Öyle işte..
Bir de yanlış anlamalar var tabi.. Bir cümle kurulur.. Binnn türlü şeye çekersin anlamazsın.. Sonra yanlış anlama düzeltildiğinde ne yapacağını şaşırırsın.. Öyle işte..
Bir de yanlış anlamalar var tabi.. Bir cümle kurulur.. Binnn türlü şeye çekersin anlamazsın.. Sonra yanlış anlama düzeltildiğinde ne yapacağını şaşırırsın.. Öyle işte..
11 Eylül 2011 Pazar
Kerem ve Hidayet Bıraktı!
Kerem ve Hidayet veda etti
Kaynak: hurriyet.com.tr
12 Dev Adam'ın kaptanları Hidayet Türkoğlu ve Kerem Tunçeri, milli takımı bıraktığını açıkladı.
Litvanya'da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası 2. tur E Grubu son maçında Sırbistan'a yenilerek turnuvaya veda eden A Milli Takımımız'da iki şok gelişme yaşandı.
Takımımızın yıldız oyuncuları Hidayet Türkoğlu ve Kerem Tunçeri, milli takım kariyerlerine son verdiklerini açıkladılar.
32 yaşında milli takım kariyerlerine son veren bu iki oyuncu, basketbol yaşantılarına kendi takımlarında devam edecekler. Hidayet Türkoğlu NBA'de Orlando Magic, Kerem Tunçeri ise Beko Basketbol Ligi'nde Anadolu Efes forması giyiyor.
Kaynak: hurriyet.com.tr
12 Dev Adam'ın kaptanları Hidayet Türkoğlu ve Kerem Tunçeri, milli takımı bıraktığını açıkladı.
Litvanya'da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası 2. tur E Grubu son maçında Sırbistan'a yenilerek turnuvaya veda eden A Milli Takımımız'da iki şok gelişme yaşandı.
Takımımızın yıldız oyuncuları Hidayet Türkoğlu ve Kerem Tunçeri, milli takım kariyerlerine son verdiklerini açıkladılar.
32 yaşında milli takım kariyerlerine son veren bu iki oyuncu, basketbol yaşantılarına kendi takımlarında devam edecekler. Hidayet Türkoğlu NBA'de Orlando Magic, Kerem Tunçeri ise Beko Basketbol Ligi'nde Anadolu Efes forması giyiyor.
Basketbolda Avrupa Şampiyonası'na Veda
Kaynak: Hurriyet.com.tr Avrupa Şampiyonası'na veda ettik: 68-67
11 Eylül 2010'da Sinan Erdem Spor Salonu'nda Sırbistan'ı son saniye basketi ile yenerek Dünya Şampiyonası finaline yükselen A Milli Basketbol Takımımız, Litvanya'da düzenlenen Avrupa Şampiyonası 2. tur E Grubu son maçında Sırbistan'a 68-67'lik skorla mağlup oldu ve son 8'e kalamadan turnuvaya veda etti. Maçın son saniyesinde topla buluşan Ersan İlyasova atışını baskete çevirmiş olsaydı Sırbistan'ı bir kez daha son saniye basketi ile yenmiş olacaktık.
Maça "Kerem Tunçeri, Ömer Onan, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Ömer Aşık" 5'i ile başlayan 12 Dev Adam, Ömer Aşık'ın basketi ile 2-0 öne geçti. Bu basketten sonra maç boyunca bir daha hiç öne geçemeyen milli takımımız mücadeleden 68-67'lik skorla yenik ayrıldı ve Avrupa Şampiyonası'na veda etti.
11 Eylül 2010'da Sinan Erdem Spor Salonu'nda Sırbistan'ı son saniye basketi ile yenerek Dünya Şampiyonası finaline yükselen A Milli Basketbol Takımımız, Litvanya'da düzenlenen Avrupa Şampiyonası 2. tur E Grubu son maçında Sırbistan'a 68-67'lik skorla mağlup oldu ve son 8'e kalamadan turnuvaya veda etti. Maçın son saniyesinde topla buluşan Ersan İlyasova atışını baskete çevirmiş olsaydı Sırbistan'ı bir kez daha son saniye basketi ile yenmiş olacaktık.
Maça "Kerem Tunçeri, Ömer Onan, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Ömer Aşık" 5'i ile başlayan 12 Dev Adam, Ömer Aşık'ın basketi ile 2-0 öne geçti. Bu basketten sonra maç boyunca bir daha hiç öne geçemeyen milli takımımız mücadeleden 68-67'lik skorla yenik ayrıldı ve Avrupa Şampiyonası'na veda etti.
10 Eylül 2011 Cumartesi
Aydilge Sarp
![]() | |
Aydilge |
Genç yaşına, müzik alanında iki albüm, edebiyat alanında üç kitap, üniversite birinciliği, radyo- TV- sinema yüksek lisansı, iletişim uzmanlığı, editörlük, radyo programcılığı, onlarca konser ve çevre projeleri sığdırdı.. Sekiz yaşında TRT Ankara Radyosu Çocuk Korusu sınavlarını kazanan Aydilge, 15 yaşına kadar, Türkiye'nin ilk Türk Sanat Müziği çocuk korosunda radyo sanatçısı olarak görev aldı.
Albümleri:
- 2006: Küçük Şarkı Evreni
- 2009: Sobe
- 2010: Takıntı
- 2011: Kilit
- 2011: Akıllı Bir Deli
- Kalemimin Ucundaki Düşler
- Bulimia Sokağı
- Altın Aşk Vuruşu
9 Eylül 2011 Cuma
Windows 7
Windows 7 ye geçiş yapmış bulunmaktayım:D Win 7 Ultimate.. Vista çok sinir bozmaya başlamıştı.. Win 7 daha iç açıcı görünüyor..
Nasıl yaptığımı merak eden varsa söyleyim.. Bir adet win 7 DVD si alınır.. Şimdi yükle denir.. C diski gösterilir.. Ve izlenir:D
Birkaç düzeltilmesi gereken durum oluştu..
-Sistem başlangıçta ingilizceydi; Windows update açıp optional yüklemelerden Dil paketini yükleyip resetleyince sorun düzeldi..
-Bir de C diskinde Windows.old dosyası oluşmuş durumda.. Araştırdım; eğer eski sisteme dönmek istenmiyorsa "silinebilir bir klasör"..:D
Bir tanesi hariç driver lar kurulmuş durumda.. Bilinmeyen aygıt diyor ama büyük ihtimalle kart okuyucu falandır..
Tüm güncellemeleri ve program yüklemelerini de yaptıktan sonra artık bilgs. kullanılır durumda:D
Bu arada bilgisayarın açılma süresi 1 dk 15 saniye:D messenger oturumu otomatik olarak açıldığı anda kronometreyi durdurdum..
Nasıl yaptığımı merak eden varsa söyleyim.. Bir adet win 7 DVD si alınır.. Şimdi yükle denir.. C diski gösterilir.. Ve izlenir:D
Birkaç düzeltilmesi gereken durum oluştu..
-Sistem başlangıçta ingilizceydi; Windows update açıp optional yüklemelerden Dil paketini yükleyip resetleyince sorun düzeldi..
-Bir de C diskinde Windows.old dosyası oluşmuş durumda.. Araştırdım; eğer eski sisteme dönmek istenmiyorsa "silinebilir bir klasör"..:D
Bir tanesi hariç driver lar kurulmuş durumda.. Bilinmeyen aygıt diyor ama büyük ihtimalle kart okuyucu falandır..
Tüm güncellemeleri ve program yüklemelerini de yaptıktan sonra artık bilgs. kullanılır durumda:D
Bu arada bilgisayarın açılma süresi 1 dk 15 saniye:D messenger oturumu otomatik olarak açıldığı anda kronometreyi durdurdum..
6 Eylül 2011 Salı
5 Eylül 2011 Pazartesi
Fahriye Evcen
![]() |
Eski Hali |
![]() |
Yeni Hali |
Fahriye Evcen saç rengini değiştirip kaşlarını da inceltmiş.. Eski hali kesinlikle daha iyiydi bence.. Umarım bir an önce bu değişiklikten vazgeçer.. Hakaret değil amacım, bir eleştiri sadece.. Kumral pek gitmemiş hani.. ;)
Smurfs (Şirinler) 2011
- Yapım:
- Tür:
- Yönetmen:
- Oyuncular:Neil Patrick Harris, Katy Perry, Jayma Mays, Sofia Vergara, Hank Azaria, Bryan Dechart, Cheryl Alessio, Gail Bugeja, Ken Myers, Olivia Palermo, Alex Hall, Anna Kuchma, Ashley Fung, Barbara Vincent, Bradley Gosnell, Dominique Kelley, Finnerty Steeves, Hank, Heidi Armbruster, James Belyeu, Jillian Joseph, Joan Rivers, Joe Urban, John Speredakos, Kevin Fung, Liz Smith, Lizzie Yousko, Madison Mckinley, Marc ı. Daniels, Mark Doherty, Meg Phillips, Michael Musto, Monica Ciszczon, Mr. Krinkle, Nick Latrenta, Nicolina Capitanio, Roger Clark, Ronald Scott Maestri, Scott Churchson, Scott Dillin, Shirley Dluginski, Skai Jackson, Steve Antonucci, Tim Gunn, Todd Fredericks, Tyree Michael Simpson, Victor Pagan
- Senaryo:
- Senaryo (Kitap):
- Yapımcı:
- Görüntü Yönetmeni:
- Müzik:
- Filmin Websitesi:
- Süre:1 saat 26 dk
- Gösterim Tarihi:05 Ağustos 2011 (Türkiye)
Blog yazarının gözünden:Küçükler için hem öğretici hem de eğlenceli bir film.. Büyükler içinse çocukluğunuzu hatırlatacak; bu sayede yüzünüzde uzun uzadıya tatlı tebessümler oluşturabilecek bir film.. Başlangıçta Gargamel in de çizgi olması beklentisine girdiğim için bunun olmadığını görünce yadırgadım.. Ancak senaryonun gidişatını anlayınca bunun böyle olması gerektiğini farkettim..
Genel anlamda bir film olarak bakıldığındaysa şirinler isminin gücünü kullanarak basitleştirilmiş bir senaryo yazılması çok da iç açıcı değil.. Tabiki çoğunlukla çocuklara yönelik bir filmin senaryosunun ağır olması beklenemez; ancak çok daha cümbüşlü, renkli olabilecek bir filmi ismiyle kotarmaya çalışmak pek tatmin edici gelmedi doğrusu..
27 Ağustos 2011 Cumartesi
Üstünlük taslama merakı
Blogta +18 var deyip yapıştırsam mı küfrü bilemedim.. Neyse yakışmaz bana.. İnsan önyargılı olmayacak arkadaş! Oluyosa da dışa vurmayacak.. Vuruyorsa da gelip yüzüne söyleyecek; kıçını dönüp gidip sonradan lafı çıkmayacak.. Kendini bi b.. sanıp üste çıkmaya çalışmayacak.. okumamış etmemiş adamların lafına üzülecek değilim ama değer verdiğim insanların bu tip insanların lafıyla bana çıkışması, saldırması tepemin tasını attırıyor.. Ne biçim adamsın veya ne biçim bilgisayarcısın dediler mi geliyorlar bana.. Çıkıp suratına sen ne ...sun da konuşuyorsun demekten zorla alıkoyuyorum kendimi.. Kibirli, artist bir adam değilim normalde.. Ama eğitim olarak zeka olarak benden aşağı bir insanın da çıkıp bana büyüklük taslayıp salak saçma sıfatlar yakıştırması sinirlerimi bozuyor.. Ve buna itibar edenlerin çevremde olması.. Ve hatta o adamın beğenilip benim yerilmem daha bir dokunuyor.. Olsun bakalım... Oysa herif benimle konuşurken benden veya kendinden bahsetmekten çok; bizim de tanıdıklar var, arkadaşlar var, var var bizim arkadaşlar var diye diye diye beynimin herbir hücresine saldırılarda bulunurken; benim, onun bu "büyüklenme çabası"nı görmediğimi sanıyor.. Daha da fenası konuşmayıp susmayı seçmem, onun gözünde yenilgiyi kabul etmem asosyal olmam konularına kadar gidiyor.. Oysa benimle konuşurken sürekli "bizim arkadaşlar tanımıyor musun aaa" tavrıyla bi türlü üste çıkamaması, hatta arkadaşlar var dediği gruba beni de iki dakikada dahil edememesi onun da sinirine dokunmuş olsa gerek ki, karalama kampanyasına vakit kaybetmeden girişmiş bile.. Hadi onu geçtim, bu adamı beğenip beni kötüleyenler yok mu.. Lan ben o zaman niye 6-7 sene fazladan okudum ki!.. Onun yaptığı mesleği Allah vergisi diksiyonumla havada karada zaten yaparım.. Bunun için 4 sene liseye 4 sene üniversiteye ne gerek vardı.. Gider orda burda bir sürü zibidi arkadaş yapardım.. Bir başkasının yanına gelince de "arkadaşlar var benim arkadaş var çok var diye" üste çıkmaya çalışarak bunu sosyallik addedip vitrinimi düzgün tutarak takılır dururdum.. Ama ben güzel bir vitrinin yanında sağlam bir temel koyma çabasındayken; konuşmaktan bile aciz bir adam olarak görüldükçe çıldırmamak için zor tutuyorum kendimi..
İnsana insan olduğu için saygı göstermeyi öğrenmeli herkes.. Öğrenmemek için direniyor çoğu.. İnsana insan olduğu için saygı gösterilmeli.. O zaman ben niye kimsenin arkasından konuşmuyorum?.. Ben niye yüzüne gülüp arkasını dönünce hareket çekip gülüp eğlenmiyorum.. Çünkü pisliğin teki de olsa o pisliğe onu sokmuş bir sebep kesin vardır diyebiliyorum.. Söz konusu şahsın da artık ailevi yapısından mıdır yoksa bahsettiği, söyleye söyleye bitiremediği arkadaşlarından mıdır bilinmez; bu mallığının bir sebebi vardır mutlaka.. Ama saygısızlığının arkadan konuşmasının kişiliğinden başka hiçbir çapraşık mevzuyla alakası yok.. Kanında var belli ki.. Bunu umursayıp beni karalayanlar da sağolsunlar moralimin baş düşmanları.. Devam edin bakalım nereye kadar gider bu savaş..
İnsana sırf insan olduğu için bile azıcık değer vermeyen; insana insan gibi davranmayan, saygısı olmayan birini görünce "benim sana niye saygım olsun ki!" diye azarlayasım geliyor.. Ayrıca birinin başını yukarda görürseniz veya sesinin çok çıktığını duyarsanız bilin ki boştur..
İçi dolu olan, olgunlaşan başaklar boyunlarını eğerler... Daha genç körpe olanlarsa her rüzgara kapılıp bin türlü ses çıkarıp kibirlenirler..
İnsana insan olduğu için saygı göstermeyi öğrenmeli herkes.. Öğrenmemek için direniyor çoğu.. İnsana insan olduğu için saygı gösterilmeli.. O zaman ben niye kimsenin arkasından konuşmuyorum?.. Ben niye yüzüne gülüp arkasını dönünce hareket çekip gülüp eğlenmiyorum.. Çünkü pisliğin teki de olsa o pisliğe onu sokmuş bir sebep kesin vardır diyebiliyorum.. Söz konusu şahsın da artık ailevi yapısından mıdır yoksa bahsettiği, söyleye söyleye bitiremediği arkadaşlarından mıdır bilinmez; bu mallığının bir sebebi vardır mutlaka.. Ama saygısızlığının arkadan konuşmasının kişiliğinden başka hiçbir çapraşık mevzuyla alakası yok.. Kanında var belli ki.. Bunu umursayıp beni karalayanlar da sağolsunlar moralimin baş düşmanları.. Devam edin bakalım nereye kadar gider bu savaş..
İnsana sırf insan olduğu için bile azıcık değer vermeyen; insana insan gibi davranmayan, saygısı olmayan birini görünce "benim sana niye saygım olsun ki!" diye azarlayasım geliyor.. Ayrıca birinin başını yukarda görürseniz veya sesinin çok çıktığını duyarsanız bilin ki boştur..
İçi dolu olan, olgunlaşan başaklar boyunlarını eğerler... Daha genç körpe olanlarsa her rüzgara kapılıp bin türlü ses çıkarıp kibirlenirler..
Neden Blog?
Face kullanımı Türkiye'de patlamış olabilir.. Oysa bilinçli kullanan sayısı 10 binden fazla değil.. Ki herkesin en az 4 hesabının olması da cabası.. Bu da; kendini ifade etmekten, nerde ne yaptığını paylaşmaktan, "sosyalleşmekten" çok "video paylaşalım fotoğraflarımızı koyalım" ın ötesine gidemeyen bir hal almış durumda.. Kendini ifade etme alanında Face'e büyük ara fark atan Twitter da aslında insanları 140 harfe kısıtlayan(boşluklar dahil) bir mekan olma özelliğinden de öte gidemiyor..
Hangi "sosyal" paylaşım sitesi olursa olsun birilerinin sosyalliklerine aslında kamçıdan çok zincir vuruyor.. Daha da kötüsü arkadaş olarak eklenenler veya takibe alınanlar gün geliyor; eee bana ne senden denilecek kadar sıkıcı bir başkahramana dönüşüveriyor.. "Sosyalleştikçe" iticileşme oranının arttığını bu nedenlerden söylemek mümkün.. Tabii ki her paylaşımın her arkadaş veya her takipçi tarafından beğeniyle izlenmediğini paylaşımı yapan da biliyor; ama bu durum, yorumların veya rt lerin(retweet) azalmasına körelmesine yol açmıyor.. Çünkü çevrenizde çok fazla insan oluyor ve ne yazarsanız yazın bir beğenen buluyorsunuz.. Oysa son zamanlarda; yapılan her paylaşımın veya yazılan her tweet'in arka planda "off çok sıkıcı oldun" larla karşılaşma oranı çok arttı..Bunları gördükçe de şahsen bende; bişeyler paylaşma isteği, zaten şarkı-türkü-karikatür le sınırlıyken sıfırlandı..
Aman efendim face'e bir şey yazacağım da biri de okuyup yorum yapacak beğenecek.. Beğenme, yorum yapma butonlarının yanına 'sıkıldım' butonu da konulsa hiç fena olmazdı.. En azından açık sözlü bir "sosyalleşme" olurdu..
Bütüüün bunların ışığında; sırf 3-5 yıl önce 'arkadaşlığı kabul et' dediğiniz birinin artık sizi çok da açmayan, beğenmediğiniz paylaşımlarını görmektense; kendi hür iradenizle istediğiniz kişinin blog'una girip yine kendi hür iradenizle istediğiniz başlıklı yazıyı okumak çok daha mantıklı olsa gerek.. Kısacası bu bir, 'ben yazarım isteyen okur' sendromundan başka bir şey değil :) Şimdilik aklımda birkaç şey olsa da tam olarak nelerden bahsedeceğimi bilmiyorum.. Ama face veya twitter dan iki üç kelimeye dünyaları sığdırmaya çalışmaktansa üç beş bin kelimelik; isteyenin gezip,tozup,cirit atıp istemeyenin yanından bile geçmeme özgürlüğünün olduğu bir dünyayı sanal da olsa kurmaya çalışmak daha keyifli görünüyor gözüme..
Face'i Twitter'ı taşa topa tutmak değil amacım.. Dünyanın buna ihtiyacı varmış bu çok açık.. Ama ne kadar doğru kullanıldığı gerçek birer tartışma konusu.. Kız tavlayanlar(evlenenler bile varmış), sadece oyun oynayanlar(zynga bayağı büyük bir pay götürdü tabi.. zynga: farmville,texas holdem poker vs. yazan şirket), sadece video izleyenler, sadece fotoğraf albümü gibi kullananlar vs. vs... Bu arada sildiğiniz fotoğraflar bile Face'in albümünde kalmaya devam ediyor; küçük bir hatırlatma..
Sözün özü; "arkadaş ben blogumu yazarım süslerim, okuyan okur, okumak istemeyen de rahat eder".. Haa diyelim ki buraya kimse girmedi.. Hiçkimse okumadı hiçbir şey.. Olsun kendi başıma takılırım sorun değil..:) Hadi kolay gelsin...
Hangi "sosyal" paylaşım sitesi olursa olsun birilerinin sosyalliklerine aslında kamçıdan çok zincir vuruyor.. Daha da kötüsü arkadaş olarak eklenenler veya takibe alınanlar gün geliyor; eee bana ne senden denilecek kadar sıkıcı bir başkahramana dönüşüveriyor.. "Sosyalleştikçe" iticileşme oranının arttığını bu nedenlerden söylemek mümkün.. Tabii ki her paylaşımın her arkadaş veya her takipçi tarafından beğeniyle izlenmediğini paylaşımı yapan da biliyor; ama bu durum, yorumların veya rt lerin(retweet) azalmasına körelmesine yol açmıyor.. Çünkü çevrenizde çok fazla insan oluyor ve ne yazarsanız yazın bir beğenen buluyorsunuz.. Oysa son zamanlarda; yapılan her paylaşımın veya yazılan her tweet'in arka planda "off çok sıkıcı oldun" larla karşılaşma oranı çok arttı..Bunları gördükçe de şahsen bende; bişeyler paylaşma isteği, zaten şarkı-türkü-karikatür le sınırlıyken sıfırlandı..
Aman efendim face'e bir şey yazacağım da biri de okuyup yorum yapacak beğenecek.. Beğenme, yorum yapma butonlarının yanına 'sıkıldım' butonu da konulsa hiç fena olmazdı.. En azından açık sözlü bir "sosyalleşme" olurdu..
Bütüüün bunların ışığında; sırf 3-5 yıl önce 'arkadaşlığı kabul et' dediğiniz birinin artık sizi çok da açmayan, beğenmediğiniz paylaşımlarını görmektense; kendi hür iradenizle istediğiniz kişinin blog'una girip yine kendi hür iradenizle istediğiniz başlıklı yazıyı okumak çok daha mantıklı olsa gerek.. Kısacası bu bir, 'ben yazarım isteyen okur' sendromundan başka bir şey değil :) Şimdilik aklımda birkaç şey olsa da tam olarak nelerden bahsedeceğimi bilmiyorum.. Ama face veya twitter dan iki üç kelimeye dünyaları sığdırmaya çalışmaktansa üç beş bin kelimelik; isteyenin gezip,tozup,cirit atıp istemeyenin yanından bile geçmeme özgürlüğünün olduğu bir dünyayı sanal da olsa kurmaya çalışmak daha keyifli görünüyor gözüme..
Face'i Twitter'ı taşa topa tutmak değil amacım.. Dünyanın buna ihtiyacı varmış bu çok açık.. Ama ne kadar doğru kullanıldığı gerçek birer tartışma konusu.. Kız tavlayanlar(evlenenler bile varmış), sadece oyun oynayanlar(zynga bayağı büyük bir pay götürdü tabi.. zynga: farmville,texas holdem poker vs. yazan şirket), sadece video izleyenler, sadece fotoğraf albümü gibi kullananlar vs. vs... Bu arada sildiğiniz fotoğraflar bile Face'in albümünde kalmaya devam ediyor; küçük bir hatırlatma..
Sözün özü; "arkadaş ben blogumu yazarım süslerim, okuyan okur, okumak istemeyen de rahat eder".. Haa diyelim ki buraya kimse girmedi.. Hiçkimse okumadı hiçbir şey.. Olsun kendi başıma takılırım sorun değil..:) Hadi kolay gelsin...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)